Budapeşte'de Bir Akşam: Gulaş ve Çigan Müziği

Budapeşte'nin muhtemelen Tuna nehrinden gelen kendine has bir kokusu var. Bu koku bana biraz tanıdık geldi. Sanki İstanbul'un Haliç çevresinde tarihi yarımada sanki böyle kokar. Tarih kitaplarımızda bu topraklar ile ilgili çok şey okuduk öğrendik. Sanki birazcık bizden bir koku var bu topraklarda. Yarın ki Estergon Gezisi öncesi biraz bu duygulara haiz olarak, akşamüstünü Budapeşte'nin modern bir caddesi olan Vaci Caddesi ve Vörösmarty Meydanında geçirmekteyiz. Hemen hemen tüm markaların mağazaları, Hard Rock Cafe gibi önemli mekanlar bu caddede. Akşam yemeğini yiyeceğimiz restorana gitmek üzere otobüsümüzün bizi alacağı noktaya yürüyerek vardık. Akşam yemeğinde bir miktar Macar mutfağını ve müziğini tanımak mümkün olur ümidiyle akşam organizasyonuna katıldık. Nitekim de öyle oldu, Macar mutfağının en önemli yemeği Gulaş ile, Çigan müziği eşliğinde tanıştık.
Gulaş (Gulyás), Macaristan'ın geleneksel yemeklerinden ve genellikle dana eti, soğan, kırmızı biber ve biberden yapılmaktadır. Gulaşın kökeninin 9. yüzyıla kadar gittiği ve o dönemlerde çobanların yediği bir haşlama yemeği olduğu söyleniyor Zaten yemeğin adı da Macarcada "sığır güden kişi, çoban" anlamına gelmekteymiş. Çobanlar yanlarına taşıyabilecekleri kadar kurutulmuş ete su katarak, yemek ya da çorba şeklinde pişirirlermiş.

Macar Gulaşı
Günümüzde gulaşın vazgeçilmez baharatı kabul edilen kırmızı biber, yemeğe çok sonra18. yy' da eklenmeye başlanmış. Klasik "tencere gulaşı", soğanla kuşbaşı doğranmış sığır ya da koyun etinin domuz yağında kızartılmasıyla yapılıyor. Bizim tas kebabına çok benziyor ama biraz sulu hali. Daha çok çorba kıvamında ve genellikle lahana turşusu ile servis ediliyor. İçine paprika dedikleri toz şeklindeki kırmızı biberi mutlaka ekliyorlar. Tatlılar dışında neredeyse tüm yemeklerinde paprikayı kullanıyorlar.


 
Çigan Müziği
Çigan Müziği, Macar Folk Müziği ile neredeyse özdeşleşmiştir. Macaristan’ın yaygın sembollerinden biri olan Çigan müziği, kültürel bir karışıma ve müthiş bir enstrüman çeşitliliğine sahip. Aslında, 1000 yıl kadar önce, Hindistan’dan yola çıkıp, halâ göçebe olarak bir çok değişik ülkede varlığını sürdüren Roman topluluğuna mal edilen Çigan müziği, Macaristan’da çok farklı ve özgün bir karakter kazanmış. Gerçekten de, Balkanlarda duyulan Roman müziği, ya da İspanya’nın ünlü “Gypsy” melodileri, Macar Çigan müziğine hiç benzemiyor. Genellikle hiç bir akademik eğitim almamış olan müzisyenler tarafından yılların birikimi ve aile gelenekleriyle sürdürülen bu müzik türü, çok geniş bir repertuara sahip ve doğaçlama yapmaya da çok uygun. Macar Çigan müziği yapanlar, klasik batı müziğinin ünlü melodilerine de repertuarlarında yer veriyorlar. Örneğin Brahms’tan veya Liszt’den parçalara her zaman rastlayabilirsiniz.

Franz Liszt
Macaristan, dünya klasik müziğinde çok önemli ve özel bir yere sahip. Ferenc Liszt Macar bestecilerin en büyüğü ve çağdaşları tarafından bütün zamanların en başarılı piyanisti olarak değerlendirilmiş. Orkestra şefi ve müzik öğretmeni de olan Liszt, günümüzde kendi adını taşıyan Macar Kraliyet Müzik Akademisi’nin de kurucusu. Senfonik şiiri hemen hemen bağımsız bir müzikal form haline getiren sanatçı, aralarında Wagner’in de olduğu pek çok ünlü besteciyi etkilemiş ama konservatuara girmek için geldiği Paris’te, yabancı olduğu gerekçesiyle okula alınmamış. Piyano için “hayatım” diyen müzisyen, önceleri Chopin’i kendisine rakip olarak görse de sonradan çok iyi iki arkadaş olmuşlar. Chopin’in Paris’teki evinde, piyanonun yanındaki küçük bir masanın üzerinde duran tek resim Liszt’in fotoğrafıymış. Wagner ise, Liszt ile ilk tanıştığında genç, henüz tanınmayan ve yoksul biriymiş. Zamanla bağları güçlenmiş ve iyi dost olmuşlar. Liszt’in büyük kızı Cosima, Wagner’le evlenmiş. 1847’de Padişah Abdülmecit’e Dolmabahçe Sarayı’nda bir konser vermiş olan Liszt, 1886 yılında Almanya’da ölmüş.

20.yüzyıl başlarında üç olağandışı Macar müzisyen daha görüyoruz: Ferenc Erkel, Zoltan Kodaly ve Bela Bartok. Macar milli operasının yaratıcısı Ferenc Erkel, Macar millî marşının da bestecisi. Yakın arkadaş olan ve birlikte de çalışan Bartok ve Kodaly ise Karpat havzasının tamamında, geleneksel halk ezgilerini derlemek, kaydetmek, notaya dökmek için çalışıp durmuşlar; binlerce melodiyi ve türküyü gün yüzüne çıkarmışlar. Zoltan Kodaly, çocukların müzik eğitimi üzerine kendi adıyla anılan bir yöntem de geliştirmiş.

20.yüzyıl müzik dünyasının en büyüklerinden olan Bela Bartok, etno-müzikolojinin de kurucularından. Tamamen millî şeyler yaratmayı ve geleneksel müzik belleğini korumayı çok önemsemiş. 1936 yılında Mustafa Kemal Atatürk’ün davetlisi olarak Türkiye’ye gelen Bartok, Adnan Saygun ile birlikte Çukurova’da yerel müzikleri kaydetmiş, notaya dökmüş, Ankara Devlet Konservatuarı’nda Türk Halk Müziği arşivi oluşturulmasına da katkıda bulunmuş. Bugün, Osmaniye’de onun adını yaşatan bir sergi salonu ve müze bulunuyor. Ankara’da ise, Macaristan Büyükelçisinin İkâmetgâhında kendi piyanosu halâ duruyor ve kullanılıyor.



Kaynakça:
http://www.diplomat.com.tr/atlas/sayilar/sayi21/sayfalar.asp?link=s21-10.htm
http://tr.wikipedia.org/wiki/Gula%C5%9F



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Budapeşte'de Osmanlı İzleri, Kahramanlar Meydanı

Macaristan'da Ortaçağ İzleri